Talâka Ehliyetin Zevce Aldiyetindeki Zaruret

Talâka Ehliyetin Zevce Aldiyetindekl Zaruret :


128 - : Nikâh, bir zarurî hâdisei ictimaiyye olduğu gibi talâk da ba­zan böyle zarurî bir hadisei ictmaiyye mahiyetinde tebarüz eder. Talâka ehliyetin yalnız zevce hasredilmesi de yine bir içtimaî zaruretden mün­bais bulunmuşdur.

Bu hususda hukuk bakımından şöylece beş esas mülâhaza edilebilir:

(1) : Nikâhdan sonra zevç ile zevcenin iftirakına artık cevaz veril­memesi.

(2) : Hâkimin hükmüne iktiran etmeyen müfarek ati erin muteber olmaması.

(3) : Zevç ile zevcenin rızaları munzam olmadıkça nikâhın izale edi­lememesi.

(4) : Talâka ehliyeti yalnız zevcenin haiz olub zevcin haiz olmaması.

(5) : Talâka ehliyeti yalnız zevcin haiz olup zevcenin haiz olmaması. Şimdi bu beş esasî, noktai nazarı sırasile tedkik edelim :

(1) : Talâkın hikmeti teşrüyyesi sırasında da yazıldığı üzere bazı hal­lerden dolayı zevciyyet rabıtasını çözmeğe kat'î bir mecburiyet yüz gös­terir. Vaktile nikâh rabıtasının izalesini beşeriyetin salâhiyeti haricinde gören bir takım milletler, bilâhare içtimaî ilcatın tesirile bu hususda bir ietihadî inkılâb vücude getirmişler, bu rabıtanın bazı sebeblerden dolayı izale edileceğini kabule znuztar kalmışlardır. Biz bunları vaktile «Huku­ki aile kararnamesi» hakkında yazmış olduğumuz mufassal bir şerhde kaydetmişdik.

Zor zoruna idame edilmek istenilen bir nikâh rabıtası yüzünden ne elim mücadeleler, nükateleler vücude gelebilir. Nitekim birçok ailevî hâ­diseler buna şahiddir.

Binaenaleyh iftirak usulünün büsbütün tecviz edilmemesi »içtimaî ha­yatın zaruretlerile kabili telif olamıyacağmdan hiçbir veçhile savab gö­rülemez.

(2) : Herhangi bir iftirakın muteber olabilmesi için hâkimin hükmü­ne lüzum gösterilmesi de daima muvafık görülemez. İftirakın iltizam edil­mesi, esasen bir hacet ve zarurete müsteniddir. Halbuki iftirak hâdisesi­ni herhalde hâkimlerin takdirlerine havale ve mahdut sebeblere hasret­mek bu babdaki gayeyi temine kifayet edemez.

Farz dilsin ki, bir erkek, refikasının kötü ahlâkından, İffetsizliğin­den bahs ederek aralarmm ayırd edilmesi için bir mahkemeye müracaat diyor, fakat bu hususda lâzım gelen delâili izhar edemiyor. Şimdi bu er­ek, böyle itham etdiği bir kadınla zevciyyeti idameye nasıl mecbur edileeekdir!... Artık bu iki hayat yoldaşının içtimaî heyet arasındaki mevki jeri ne olur?...

Bilâkis bu erkek, ihzar ettiği delÜlere, beyyinelere mebni mahkome-Üen tefrik kararı alacak olsa o takdirde gerek kadının ve gerek çocuk-annm halleri ne olacaktır?..

Her nasılsa bir kere bir ahiâksızhkda bulunmuş veya kendisine ianad ;dilen fazihadan berî olduğu halde mücerred izhar edilen delâil ve kara-:ne binâen bu faziha ile mahkûmiyet bedbahtlığına duçar olmuş olan br [tadın iğin artık cemiyet arasında yaşamak, ne kadar güç gelecektir

Ya bunlardan dünyaay gelmiş olan çocukların âtisini, nasiyei na-nusları üzerinde zevali kabil olmayacak suretde husule gelecek lekeyi de lüşünmek icab etmez mi?.. Hâkimin huzurunda validelerinin sefaheti. :ötü terbiyesi sabit olarak tescil edilen, elîm içtimaî bir hâdise halinde eşhir edilmiş bulunan bu çocuklar ile artık anaları, babalan arasındaki sgi, ne vaziyet alacakdır?.

Binaenaleyh .herhangi bir müfarekat hâdiseini mahkemeye tevdi et-kıek de daima savab görülemez.

Esasen müfarekatlerden sonra iki tarafın bir nedamet sâikasile nikâ-ı tekrar tecdit edegeldikleri pek çok vakidir. Halbuki mahkeme vasıta-lile biri birini teşhir eden iki şahsın tekrar izdivaç rabıtasını tecdid et­meleri de ne kadar müstebaddir. Böyle bir hareket, şübhe yok ki insanî ıtisaslara pek mugayir düşer.

Şu kadar var ki, bazı sebeblerden dolayı nikâhın ref'ine hüküm ve-Imesi, hikmet ve maslahat muktezası olacağından o gibi hususlarda lahkemeye müracaat edilmesi zarurîdir.

Kezalik : iki taraf, kendi aralarındaki zevciyyetin idame veya İzalesi leselesini icabında bir hakem heyetine tevdi edebilirler. Nitekim ileride ' yan olunacaklardır^

(3) : Üçüncü noktai nazar da içtimaî hikmet ve maslahata uygun eğildir. Va^ıâ im tarafın muvafakitile akdedilen bir nikâhın yine iki ta­yfın muvafaKalile izale edilmesi, pek mâkul görülür. Madem ki nikâh, lir akidler gibi bir akdi serîden ibaretdir. O halde buna bizzat muktedir anlar, mufarekate de birrıza muktedir olmalıdırlar. Bu hususda baska-rınm tavassutuna, müdahalesine neden muhtaç olsunlar?..

Şahsî hürriyeti haiz, hukukî ehliyete kamilen mâlik bulunan insanla-n bu gibi tasarruflardan hacr ve men edilmeleri, elbette insanların hu-Uku esasiyyelerine muvafık düşmez. Zevç ile zevcenin muhatea târikiîe ri birinden ayrılabilmesi de bu hakkın bir tecellisi değil midir?.. Evet. Bu, böyle görülmekdedir. Şu kadar var ki, talâka ehliyyeti tef-z bulunmadıkça zevo ile zevcenin müştereken haiz olmaları, çok kere btimaî hikmete tevafuk etmez.

Talâk usulünün kabul edilmesi, esasen bir zarurete, bir içtimaî ihti­yaca dayanmakdadır. Halbuki, bir izdivaç rabıtasının izalesi için herhalde iki tarafın muvafakatine lüzum görülmesi, bu hususdaki zaruret İle, ih­tiyaç ile kabili telif olamaz.

Bir de bazı hususlar vardır ki, tefrika karar vermek, yalnız mahke­menin salâhiyeti dahilinde bulunmak icab eder. O takdirde iki'tarafın rı­zasını istihsal kabil olmazsa meşru bir hak, zayi olmuş, olmaz mı?. îrı-netden, ademi kefaetden, velîlerin itirazlarından münbais müfarekatler gibi.

Maamafih bu esasın kabul edilmesi, zevcenin salâhiyetini arttıraca­ğı halde zevcin tabiî hakkını azaltmış olur.

Evet., erkek, refikasının mehrini vermeğe, nafakasını tedarüke ve-sair bir takım ihtiyaçlarım temine mecbur tutulmakdadır. Bununla be­raber refikasından ayrılabilmek salâhiyetine müstakillen malik olamazsa elbette hakkı tenkis edilmiş ve kendisi zaruret halinde âciz, mağlûb bir durumda bırakılmış olur.

ttaat ve iffet dairesinden çıkmış olan bir kadının kocası, böyle bir kadından kurtulabilmek için. herhalde onun muvafakatini istihsale mec­bur olursa ne elîm. bir vaziyetde kalmış;olacakdır!..

(4) : Talâka ehliyet salâhiyetinin yalnız kadınlara verilmesi mülâha­zası da şübhe yok ki asla tasvib edilemez.

Malûmdur ki, kadınlar hilkaten zayıfdırlar, bünyelerindeki nehafet, fıtratlerindeki letafet kendilerinin erkekler kadar ruhî tazyikata muka­vemet edebilmelerine müsaid değildir. Bazan en adî bir sebeble derin bir yeis ve teessüre tutulur. Kalblerindeki safvet icablarmdan olarak pek çabuk haricî ilkaata mağlûbiyetle muhakemelerini kaybederler. Artık bu hal ile beraber ehemmiyeti mahsusası inkâr kabul etmez olan talâk hak­kının kadınlara verilmesi, nasıl muvafık olur!.

Bu takdirde ebgazülmübahât olan talâkların daha ziyade vukubulma sına sebebiyet verilmiş olmaz mı?.. Talâkların çökca vukuu ise içtimaî hikmete münafîdir. Ve bu cihet, kadınların da kendi menfaatlerlerile ka­bili te'lif değildir. Bundan dolayıdır ki, kadîm devirlerden beri hiçbir kavmde talâka ehliyetin kadınlara verildiği görülmemişdir.

Filvaki kadınlar arasında birçok erkeklerden daha münevver, daha mütefekkir şahsiyetler bulunabilir. Fakat iki sınıf arasında mukayese ya­pılırken bittabi bunlardan her -birinin umumî heyeti karşılıklı olarak na­zarı itibare alınır, ona göre hüküm verilir. Yoksa sınıfı teşkil eden ferdlerden bazılarının hususî halleri, heyeti umumiyesi hakkında verile­cek hükme tesir icra edemez.

(5) : Yukarıdaki dört esa:jdan her birinin müstakillen kabulünün mahzurdan halî olmadığı tebarüz ^tmekdedir. O halde beşinci esasın kabulünden başka çare kalmamıştır. Binaenaleyh talâka ehliyetin yalnız ko­calara inhisarı, bu hususu yalnız onların takdirlerine, vicdanlarına, dinî terbiyelerine havale etmek lüzumu taayyün etmiş olur.

Vakıa bu ehliyetin yalnız erkeklere verilmesini, ilk nazarda adalet ve müsavat kaidelerine münafi, erkeklerin tahakküm ve tegallübünden münbais gibi görenler bulunabilir. Fakat biraz derince düşünüldüğü tak­dirde bu cihetin pek büyük bir adalet ve hikmete inüstenid ve kadınların hukukunu daha ziyade siyanete hadim olduğu tezahür eder. Aksi takdir­de mebguz olan talâk hâdiselerinin daha ziyade vukuuna, daha elîm bdr renk almasına meydan verilmiş olur.

Malûmdur ki : erkek, aile hayatının en büyük rüknünü teşkil eder. Ailenin refah ve sadetine çalışır, refikasının mehrini vermek, nafakasını ve meskenini temin etmek ile mükellef bulunur, hayatının bütün ânâtını bu uğurda feda eder durur. Artık bu kadar vazifelere tahammül eden bir şaftsın taiak hakkına bil'istiklâl malik olması çok görülemez.

Şu da malûmdur ki: zevç ile zevce, izdivaç akd etmekle müşterek bir hayata, bir takım mütekabil haklara malik olurlarsa da zevciyyet hayatı nı temin ve tanzim hususunda en büyük âmil olan zevcdir. Bu halde zev-ciyyetten mütevellîd hakların, menfaatlerin en büyük kısmına da zevcin malık olması iktiza eder.

Binaenaleyh kadın, meşru bir mukaveleden ibaret olan akdi nikâh ile talâka ehliyet hakkının zevce aidiyetini rızasile kabul etmiş demekdir.

Maahaza islâm hukuku, bu babda kadınlara bir .ruhsatı mahsusa ver mişdir. göyle ki : Talâk hakkının yalnız zevce aidiyyetihi kendi mülâha­zasına mülayim görmeyen bir kadın, izdivaç ânında bu hakka kendisinin de malikiyyetini bir şart olarak dermeyan edebilir. Talâk emri, meşru usulü dairesinde kendisine tefviz edilmedikçe nikâh akdine muvafakatden müstenkif bulunabilir. Münakehat kısmındaki (149) uncu meseleye mü­racaat!..

Bu tefviz tarikine tevessül etmediği takdirde İse bu hakkın yalnız lerkeğe aidiyyetini kabul etmiş olacağından bilâhare istikaya, kendisini ma'zur görmeye bittabi salâhiyeti kalmaz.

Yalnız gu da bedihîdir ki, kadınların böyle bir ruhsatdan istifadeye kalkışmaları, kendileri için çok kere menfaatden ziyade zarar tevlid ede­ceğinden tasvibe, tavsiyeye şayan görülemez. [3]