Nikaha Aîd Bazı Istılahlar :

Nikaha Aîd Bazı Istılahlar :


1 - (Nikâh) : Evlenmeden, akdi tezvicden ibarettir. Yani: bir akiddir ki, kasden mülki müt'ayi müfid olur. Bu akd ile bir aile teşek­kül eder, bir erkek ile bir kadın arasında bir takım haklar teessüs ederek bunların biribirinden meşru surette istifadeleri caiz olur.

2 - (Münakehe) : iki kimsenin akdi nikâhta bulunması manası­nadır. Cem'i: «münakehat»dır.

3 - (Istinkâh) Nikahlanmak, nikâh talebinde bulunmak mânâ sınadır.

4 - (Zevç) : Koca, bir kadının nikâhına sahip olan erkek demek­tir. Cem'i (ezvac»dır.

5 - (Zevce) : Karı, bir erkeğin nikâhı altında bulunan kadın de­mektir. Cem'i «zevcat» dır. Maahaza Arab lisanında zevç lâfzı, eş mâ­nâsına olarak hem erkeğe, hem de kadına ıtlak olunur. Evlenmeğe, ka­rı koca olmaya da «tezevvüc», «tenekküh», «izdivaç» denilir.

6 - (Halîle) : Bir erkeğe zevciyyet veya teserrî suretile halâl olan kadın demektir.. Cem'i «halâil» dir. Böyle bir erkeğe de «halîl» denir.

7 - (irs) : Zevce demektir. Cemi «urus» dur.

8 - (Ba'l ) : Zevç demektir. Cem'i «buule» dir.

9 - (Nikahı sahih) : Sıhhat şartlarını tamamen cami olan ni­kâhtır ki, nafiz ve gayri nafiz kısımlarına ayrılır.

10 - (Nikâhı nafiz) : Sıhhat şartlarını tamamen cami olup hiç­bir kimsenin icazetine mevkuf bulunmayan nikâhtır. Lâzım ve gayrı lâzım kısımlarına ayrılır.

11 - (Nikâhı gayri nafiz) : Sıhhat şartlarım cami olmakla bera­ber nikâh sahibinin veya velisinin icazetine mevkuf bulunan nikâhtır. Buna «nikâhı mevkuf» da denir.

12 - (Nikâhı lâzım) : Nafiz, hıyarı fesihden ârî olup fesih teh­likesine maruz bulunmayan nikâhtır.

13 - (Nikâhı gayri lâzım) : Nafiz olmakla beraber fesih edilmesi kabil olan, yani: Öyle bir tehlikeye maruz bulunan nikâhtır ki, muhay­yer olan bunu fesh edebilir.

14 - (Nikâhı fasid) : Sıhhat şartlarını cami olmayan nikâhtır. Şahidsiz akd edilen nikâh gibi.

15 - (Nikâhı bâtıl) : Üzerine asla nikâh hükümleri terettüp et­meyen nikâhtır. Başkasının zevcesile bilerek evlenme gibi.

16 - (Nikâhı muvakkat) : Muayyen bir zaman için veya meç­hul bir müddet ile mukayyed olarak yapılan nikâhtır.

17 - (Nikâhı m üt'a) : Mut'a, temettü veya istimta gibi bir tâbir ile bir müddet için yapılan nikâhtır.

18 - (Nikâhı şıgar) : îki kadının mehr tesmiye edilmeksizin bi­ri birine mukabil olmak üzere iki erkeğe tezvic edilmesi demektir.

Meselâ: îki erkek, birbirine kız kardeşlerini bu suretle tezvic ede­cek olsa bir nikâhı sigar vücude gelmiş olur.

Esasen sigar, sügur lâfızları, lügatte hulüv manasınadır. Hüküm­dardan hâli olan bir beldeye «beldei şâgıre» denilir. Böyle bir nikâh da mehrden hâli olduğundan bu namı almıştır.

19 - (Nikâhı fuzulî) : Asil, velî, vekil veya resul olmayan bir şahsın başkası namına yapmış olduğu nikâhtır.

20 - (Meclisi nikâh) : Nikâh akdi için toplanılan mahaldir.

21- (Ahkâmı nikâh) : Nikâhın akdedilmesi üzerine terettüp eden mehr ve nafaka gibi eserler, semereler demektir.

22 - (Akdi nikâh) : îki tarafın nikâhı iltizam ve taahhüd etme­leridir ki, bu hususdaki icab ve kabulün birbirine rabt edilmesinden ibarettir. Buna «nikâh kıymak» denir.

Akd, esasen lügatte düğmelemek, düğme bağlamak manasınadır, hissî ve manevî kısımlarına ayrılır.

28 - (tcabı nikâh) : Nikâhı vücude getirmek için ilk evvel söy­lenilen sözdür ki, nikâh onunla ispata başlanılmış olur.

24 - (Kabuli nikâh) : Nikâhı inşa için saniyen söylenilen sözdür ki-, akdi nikâh onunla tamam olur.

Meselâ: Nikâhda erkeğin «seni tezevvüc ettim» sözü icab, sonra ka­dının «ben de nefsimi sana tezvic ettim» sözü kabuldür.

Bilâkis evvelâ kadının «Ben nefsimi sana tezvic ettim» sözü icab, ba­dehu erkeğin «Ben de seni tezevvüc ettim» sözü kabuldür.

25 - (Hıtbe) : Bir kadının nikâhına talib olmaktır. Evlenmeği ta­lep eden erkeğe «hâtıb», evlenmesi istenilen kadına da «mahtûbe» denir.

26 - (Nişanlanma) : Evlenmek talebi üzerine verilen söz ile yapılan bazı merasimden ibarettir.

27 - (Velime) : Evlenmek dolayısiyle yapılan ziyafet manasınadır.

28 - (Bulûğ) : Lügatte vüsûl, kavuşma demektir. Istılahta: çocuk­luk çağının nihayet bulmasıdır. Bulûğ çağına eren erkeğe «baliğ», kadına da «baliğe» denir.

Bulûğun mebdei, kızlarda dokuz, erkek çocuklarda on iki yaşın hi­tamıdır. Sinni bulûğun müntehası, imamı âzamin son ve en meşhur kav­line nazaran ihtilâm, ihbal, inzal gibi bir sebeble baliğ olmıyan erkekler için on sekiz ve hayiz, ihtilam, habil gibi bir sebeble bulûğu zahir olmı yan kızlar için de on yedidir. Çünkü bu yağdaki bir insan, reşid olacağın­dan artık onun baliğ sayılmaması muvafık değildir.

Kadınların neşv ve idraki erkeklerden daha seri olduğundan erkek­lerin sinni bulûğu bir sene fazla bulunmuştur.

îmameyne göre gerek erkek ye gerek kızlar için bulûğ yaşının mün­tehası on beş senedir. Bu yaşa vâsıl olan bir şahıs, kendinde bulûğ âsân zahir olmasa bile hükmen baliğ sayılarak hakkında o yolda ahkâm car! olur. Çünkü bu yaşda olanların bulûğları galib ve şayidir. Bununla bera­ber insanların Ömürleri kısa olduğundan kendilerinin bu müddetten zi­yade ehliyeti kâmileden mahrum tutulmaları muvafık görülemez. Bu kavi, müftabihdir, Mecellede de bu kabul edilmiştir.

(Emmei selâseye göre de sinni bulûğun müntehası on beşdir.) Hacr ve ikrah mebhasine de müracaat!..

29 - (Müraheka) : Bulûğ yaşına yaklaşmak manasınadır. Fukaha, bulûğ yaşının mebdeine vâsıl olduğu halde henüz baliğ olmıyan şahsa ha­kikaten veya hükmen baliğ oluncıya kadar erkek ise «mürahik», kız ise «mürahika» derler.

30 - (Bikr) : Kocaya varmamış olan kızdır. Cem'i «ebkâr» dır. Bikr, hakikî ve hükmî kısımlarına ayrılır.

31- (Bikri hakikî) : Erkek ile asla mücamaatta bulunmamış olan kızdır. Kocaya varmamış olmakla beraber hiçbir sebeple bekâreti zail olmamış olan bir kız, bikri hakikî olduğu gibi kocaya vardığı halde zevci­nin mecbub veya ınnîn olmasından dolayı kendisine tekarrüb vuku bul­maksızın zevcinden talâk veya v(-fal sobabilo ayrılan bir kız da bikri ha­kikî sayılır. Yüksek bir yerden atlamak veya çok hayiz kara görmek veya uzun bir müddet evlenme izin yaşamak veya cerahat gibi bir sebeple bekâre­ti- zarı zail olan bir kız da yine bikri hakikî bulunmuş olur.

32 - (Bikri hükmî) : Tekerrür etmemek ve hakkında haddi zina ic­ra edilmiş olmamak şartile zina fiilinde bulunduğu malûm olan kızdır.

33 - (Seyyib) : Kadın görmüş, yani: evlenmiş bulunan erkektir Erkek görmüş kadına da «seyyibe» denir.

34 - (Eyyim) : Kocasız kadındır. Gerek bikr ve gerek seyyibe ol­sun ve gerek büyük ve gerek küçük bulunsun. Cem'i «eyâmâ» dır.

35 - (Velayeti nikâh) : Bir gahsın evlenmesi hususunda diğer biı şahsın haiz olduğu velayet ve salâhiyet demektir ki, velayeti icbar ile ve­layeti nedb kısımlarına ayrılır.

36 - (Nikâhta velayeti icbar) : Velayet altında bulunan bir şahsın evlenmesi hususunda razı olsa da olmasa da velayeti haiz olan diğer bu şahsın sözünü tenfiz edebilmek salâhiyetidir. Çocuklar, mecnunlar, ma­tuhlar bu velayet altında bulunurlar.

37 - (Velayeti nedb) : Müeerred kendisini hicabdan vikaye ve sui-ahlâka nisbet olunmaktan muhafaza için emri nikâhını velîsine tefviz eden baligei âkile, meselâ böyle bir mutallaka hakkındaki velayettir. Buna «velayeti istihbab» da denir.

38 - (Hryar-i bulûğ) : Baliğ olmakla velayet altından kurtulan bir şahsın, hakkındaki nikâhı kabul veya fesh ettirebilmek salâhiyeti demek­tir. Buna «hıyarı idrâk» de denilir.

39 - (Hıyarı ıtk) : Mevlâsı tarafından yapılmış olan nikâhım, azad edilmesi sebebile cariyenin ibka veya fesh edebilmeye salâhiyettar olma­sıdır. Buna «hıyarı ataka» de denir,

40 - (Adi- jÂa) : Lügatte men manasınadır. Istılahta: bir kadını kocaya varmaktan zulmen men eylemektir. Şöyle ki: bir kadının küfüv ve münasibi zuhur etti ve iki taraf nikâha ragıb bulunduğu halde o ka­dım mehri mislile tezvicden velisinin imtina eylemesi bir adidir.

41- (Kefaet) : Lügatte müsavat ve münasebet demektir. Nazîr ve kefaetl haiz olan kimseye «küfüv» denilir. Cem'i «ekfa» dır. Fıkıh lisa­nında kefaet, zevç ile zevcenin birbirine bazı hususlarda müsavi ve mü­masil olmaları veya zevcenin şerefçe zevcinden dûn bulunmasıdır.

42 - (Mahrem) : Karabetten dolayı nikâhı haram olan kimsedir. Bir kıza nazaran kardeşi gibi. Mukabili «gayri mahrem = nâmahrem-» dir. Mahrem, hürmet, ihtiram mânâsına da gelir.

43 - (Muharremat) : Nikâhları muvakkaten veya müebbeden ha­ram olan kadınlardır.

(Hürmeti müebbede) : Hükmü devam edip duran hürmettir. Nikâhları hiçbir zaman caiz olmıyan kadınlar hakkındaki hürmet gibi ki, sebebi asla zail olmadığından İlelebed devam eder. Bir şahsa nazara.:: ^omşiresile evlenmesi gibi

45 - (Hürmeti muvakkate) : Bir zaman için carî olup badehu zail olan hürmettir. Nikâhları bazı sebeplere mebni bir müddet için memnu olan kadınlar hakkındaki hürmet gibi ki, o sebeplerin zevalile mürten olur. Bir şahsa nazaran başkasının mu'teddesile evlenme gibi ki, iddeuiı nihayet bulmasile hürmet zail olur.

46 - (Hürmeti musahere) : Sıhriyyet sebebile husule gelen hürmet­tir ki, nikâhın sıhhatine mani olur.

47 - (Hürmeti raza = £ij) : Bir çocuğa süt vermekten mütehas-sil hürmettir ki, nikâhın sıhhatine mani olur.

48- (Musahere) : Bir aileden kız almak suretile husule gelen da matlık, kainvaldelik, kainpederlik gibi hısımlıktır ki, buna «sihriyyeU de denir.

49 - (Sıhr) : Zevcenin anası, babası gibi bilûmum zî rahimi mah­remdir. Cem'i «ashar» dır.

50 - (Karabeti nesebiyye) : İki veya daha ziyade kimseler arasın­da neseb itibarile olan yakınlık, hısımlık demektir.

51 - (Usul) : Babalar ile analar ve Üânihaye cedler ile ceddeler-dir. Usulün müfredi «asi» dır. Bu kelime, lügatte temel ve esas manası­nadır. Necabeti olan zata «asîl», «zî asalet», «sahibi asalet» denilir.

52 - (Füru) : Erkek ve kız evlâdile bunların ilânihayet evlâd v? ahfadıdır. Müfredi «feri» dir.

53 - (Havaşi) : Usul ve fünıdan maada akrabadır. Kardeşler, am­calar, dayılar gibi.

54 - (Raza) : Lügatte meme emmek demektir. «Raz'», rezaa», «ir-tiza'» da bu mânâyadır. «îrza» da emzirmektir. «Mürazaa», «rıza1» da iki çocuğun bir memeden süt emmesidir. Bu halde bu çocuklardan her biri diğerinin «razii» olmuş olur. Istılahta raza', lâakal dokuz yaşında veya daha yağlı bir kadının südü vakti mahsusunda bir çocuğun midesine dahil olmak demektir.

55 - Müra mürzia) : Bir çocuğu emziren veya emzirmiş bulunan kadın demektir. Cem'i «merazi'» dir.

56 - (Kazi): Süt emen çocuk ve bir memeden süt emt:ı çocuklardan her biri demektir. Buna «râzi1», «mürtezi» de denir.

57 - (Zıir): Süt ana demektir.

58 - (Zatı leben): Süt sahibesi olan, memesinde süt bulunan kadındır.

59 - {Sahibi leben) Bir kadının sütü kendisinin mukarenrtinden münbais ola kocası demektir.

60 - (Lebeni fahl): Bir erkeğin mü kare neti neticesi olarak bir kanda husule gelen süttür ki, her ikisinin maddei mahsusamndan münbais lüunur.

61 - (Fatm = fi tam) : Çocuğu sütten kesmektir. Sütten kesilecek

iğa giren çocuğa da «muftım» denir.

62 - (Fasl = fisal) : Fitam gibi sütten kesmek manasınadır.

63 - (Garre) : Aybını veya başkasının mu'teddesi olduğunu sakh-arak hatibini aldatan kadın demektir.

64 - (Teaddüdü zevcat) : Bir kimsenin nikâhı altında müteaddit adınlann bulunması demektir ki, bunun müslümanlarca azamî haddi .Örttür.

65 - (Kasm) : Zevcin yedi iktidarında olan şeylerde ve sohbet ve

lüvaneset için beytutet hususunda zevceleri arasında adalet ve müsa atı temine riayet etmesidir.

66 - (Mehr) : Zevcenin akdi nikâh ile müstahak olduğu maldır ki, »unu zevcinden alır. Cem'i «mühür ve emhar» dır. Mehre sadak, nihle, lâik, farize, sadaka atıyye namı da verilir.

67 - (Mehri müsemma) : İki tarafın az vevt» çok olarak tesmiye e tayin ettikleri mal veya kabili mübadele olan menfaattir.

68 - (Mehrl misi) : Zevcenin babası cihetinden ye olmadığı tak­dirde beldesi ahalisinden akid tarihinde, yag, cemal, bekaret gibi vasıf­larda akran ve emsali kadınların metilidir. Nefsi akd ile vacib olduğun­dan asi olan da bu mehri. misildir.

69 - (Mehrl muaccel) : Peşin verilmesi meşrut olan mehrdir.

70 - (Mehri müeccel) : Bilâhare verilmesi meşrut olan mehrdir ki, muayyen bir müddet zikredilmemiş ise vefat veya talâk halinde teaccül eder. Bir mehrin tamamı müeccel olabileceği gibi bir kısmın da müeccel

olabilir.

71 - (Ukr) : Mutlaka mehr mânâsına gelirse de mehri misilde is­timali daha ziyadedir. Şöyle ki: hür bir kadının mehri misline ukr denil­diği gibi bir cariyenin cemali ve mevlâaı itibarile mümasilleri olan cari­yelere nazaran müstahik olacağı mehre de ukr denilir, yani: bu cariye­lerin nikâhlarına ne mikdar mal ile rağbet edilmekte ise o mikdar, bu ca­riyenin ukru olmua. olur.

Bazı zevata göre cariyelerin ukrları; bikr iseler kıymetlerinin onda

biri, seyyib iseler yirmide biri nisbetindedir.

Maahaza ukr tabiri, alelekser kendisine şüphe ile tekarrüb edilen kadına mehri ne muadil olarak verilen tazminat mânâsında kullanılır. Gasb tarikile vukubulan bir mukarenetten dolayı diyet makamında veri­len bedele de ukr denilir. Gebe kalmayan kadına «âkir» denildiği gibi çocuk yapamıyan erke­ğe de câkir» denir.

72 - (Mut'a) : Lügatte mutlaka istifade olunacak şey, kifayet mik-

darı azık, faidelendirmek mânâlarını ifade eder. Istılahta: zevç tarafın­dan bogadığı zevcesine verilecek üç veya beş parça kisveden ibarettir k;, üç parça olduğuna göre bir baş örtüsü, bir gömlek, bir de çarşaftır. Befi olduğuna göre de bir entari ile diğer bir libas daha ilâve olunur. Maama-fih zevç bunların aynlarile kıymetlerini vermekte muhayyerdir.

Zevç, zevcesinin mili nazar, hılli mukarenet gibi menafiinden istifa^ deye müstahak olduğundan bu istihkaka «mülki müt'a» denilmiştir ki, mukabili «mülki rakabe» dir. Bu iki mülk arasında umum ve husus min veehin vardır. Şöyle ki: mülki rakabe, alelekser mülki müt'ayı istilzam eder. Fakat mülki müt'a, mülki rakabeyi istilzam etmez. Meselâ: bir kimse, bir cariye satın alsa onun rakabesine - zatına mâlik olacağı gibi menfaatlerine de mâlik olur. Amma bir kadınla teehhül etse onun yalnız bazı menafüne malik olur, rakabesine malik olamaz.

73 - (Mufavvize) : Emri nikâhını velisine tefviz ve havale edip mehrden bahsetmeyen kadındır. Tefviz, lûgaten ihmal manasınadır. Men rin tayin ve tesmiye edilmemesi bir ihmal demek olduğundan mehr tes­miye edilmeksizin veya nefy edilerek yapılan bir nikâh emrine «tefviz > denilmiştir ki, iki kısma ayrılır.

Biri (tefvizülbüzu'): dur ki bu, bir kimsenin velayeti icbar altın­da bulunan bir kızı bir şahsa mehr olmaksızın tezvic etmesi veya bir kadının bilâ. mehr tezvic edilmesi için velisine izin vermesi demektir.

Diğeri (tefvizürmehr) dir ki bu da: bir kimsenin bir kadını kendisi­nin veya o kadının veya onun velisinin yahut bir ecnebinin dileyeceği bir mehr üzerine tezevvüc etmesidir.

74 - (Büzü) : Nikâh manasınadır. Kadının tenasül uzvuna da ıtlak olunur. «Mübazaa» da tmücameat demektir.

75 - (Duhul) : Zevcin zevcesine mukarenet ve mücameatidir. Zi­faf olmak haleti. Kendisine kocası tarafından tekarrüb olunan zevceyi «medhulün bina» denildiği gibi tekarrüb olunmayan zevceye de «gayri medhulün bina» denilir.

76 - (Halvet): Zevç ile zevcinin - izinleri olmadıkça üçüncü bir şahsın muttali olamıyacağından emin bulundukları - bir yerde yalnızca bulunmalarıdır ki, iki kısma ayrılır.

Biri "halveti sahiha" dır ki: zevç ile zevcenin hiçbirinde tekarrübe mani bir sebep bulunmadığı halde birbirile içtima etmeleridir.

Diğer "halveti faside" dir ki; zevç ile zevcenin birinde tekarrübe mâ­ni bir sebep olduğu halde yekdiğerile içtima etmelerinden ibarettir.

Tekarrübe mani olan şeyler, mevanii hissiyye, başka bir tabir ile me-vanii hakikiyye ile mevanii tabiiyye ve şer'iyye kısımlarına ayrılır.

Meselâ: zevcin halvet esnasında hasta bulunması, bir maniî hissidir

Halvet esnasında üçüncü âkil bir şahsın bulunması da bir manii tabiîdir. Zevç ile zevceden birinin ramazanı şerifde oruçlu bulunması veya zevce­nin hayz veya nifas halinde olması da şer'î manialardan maduttur.

77 - (Cihaz) : Kocaya varan kadın için ihzarı mutad olan eşyadır. Elbise, sergi, yatak takımı, huliyyat gibi.

Yolcunun erzakına, eşya ve mühimmatına, Ölünün kefenine de cihaz denir. Cem'i «echize» dir. Cehaz lâfzı da hem mezkûr eşyaya, hem de ka­dınların tenasül uzvuna 'ıtlak olunur.Kadınların, yolcuların, ölülerin muhtaç oldukları eşyayı hazırlama­ya, tertib ve tanzim etmeye de «teçhiz» denilir. [4]