Sarih Île Kinayenin Mahiyetleki Ve Hükümleri :

Sarih Île Kinayenin Mahiyetleki Ve Hükümleri :


326 -: Sarih, kendisinden, kasdedilen mânâ, çokça istimalinden dolayı tamamile zahir olan lâfızdır. Böyle sarih bir lâfız, hakikat olaca­ğı gibi mecaz da olabilir. Meselâ: bey, icare, hibe, vakıf sözleri sarihtir. Bunlardan hangi biri söylense onunla ne kasd edildiği karineye muhtaç olmaksızın anlaşılır. Bunlar, birer hakikati ger'iyye olarak istimal olu­nur.

Kezalik: «Şu buğdaydan yemem» veya «Şu tencereden yemem» gi­bi sözler de sarihin mecaz kısmmdandır. Çünkü bunlardan maksat, şu buğdayın unundan yemem, şu tencerede pişen yemekten yemem demek­tir. Bu lâfızların bu maksatları ifâde etmeleri ise, kesreti istimalden nâ-şi pek zahir bulunmuştur.

327 -: Sarihin hükmü, mucebinin niyete mütevakkıf olmaksızın, kazaen sübutüdür. Meselâ: bir kimse, kölesine: «Seni i'tak ettim» dedi mi, köle hemen azat olur. Bununla başka bir mânâ kasdettiği hakkın­daki iddiası, diyaneten kabul edilirse de, kazaen kabul edilemez. Çünkü i'tak lâfzı, memlûkü azat etmek hususunda vazıhtır, sarihtir. Eğer bu­nun bu sarahatine göre hükmedilmezse hiç bir sözün hükmü kalmaz.

Velhâsıl: sarih bir lâfz, âdeta kendi mânâsı makamına kaim olur, hükmü şer'î bu lâfza teallûk eder, bunun hakkında söyleyenin niyetine kazaen bakılmaz, bunun muhtemel olduğu sair bir mânâ da nazara alın­maz, sarih mukabilinde delâlete de itibar olunmaz.

328 -: Kinayeye gelince, bu da: kendisinden maksut olan mâna, istimalinin azlığı cihetile kapak olan lâfızdır. Meselâ: «bâin» kelimesi, talâk hususunda kinaî bir lâfızdır.

Kinayeler, uauüyuna göre birer hakikat olabileceği gibi birer me­caz da olabilir. Şöyle ki: mehcur olan hakikatler, kinayattan olduğu gi­bi daha mütearef bir hâle gelmemiş olan mecazlar da kinayeden mâdut-tur.

Belagat ilmine nazaran kinayeler, hakikât ile mecazdan başkadır. Ona göre kinaye, lâzımı zikr, melzumu irade etmekten ibarettir. Meselâ: «Filânın kapısı açıktır» sö'2Ü, 0 zatın hanedan, misafirperver olduğun­dan kinayedir. Çünkü kapının açık bulunması, hanedanlık için bir lâzi-medir. ,

329 -: Kinayenin hükmü, kendisile amelin vücubü, bir niyetin ve­ya delâleti halin mevcudiyetine mütevakkıf olmaktır ve şüpheler ile münderî, sakıt olacak bir şeyin kinaî bir lâfız ile sabit olmamasıdır.

Meselâ: bir kimse, zevcesine talâk niyetile veya müzakerei talâk es­nasında «sen hâinsin» dese bu söz, nikâh vasıtasüe olan vuslattan ifti-raki ifade eder bir kinaye olacağından bununla talâk vaki olur. Fakat böyle bir niyet ve delâlet bulunmayınca talâk vaki olmaz. Bunun başka mânâlara da ihtimali bulunduğundan öyle şüphe ile talâk tahakkuk ede­mez. Bu gibi vuslatı kat ve izale eden kinaî lâfızlar ile Hanefiyeye göre talâkı bain vaki .olur. Çünkü bu sözler, sarih talâktan kinaye değil, ta­lâk yolile hâsıl olan firkat ve beynûnetten kinayedir. Bu cihetle bunlar ile kat'î surette ayrılık vukua gelir. Fakat Şafiîlere göre bunlar ile ta­lâkı ric'î vukua gelir. Zira bunlar, talâktan kinayedir. Sarih talâkın hük­mü ne ise bunların hükmü de odur.

Kezalik: şüphe ile sakıt olan bir hüküm, kinaî bir lâfız ile sabit olamaz.

Meselâ: Muvakea, tekarrüp lâfızları zinadan kinaye olarak kullanı­lır. Muhsen bir kimseye zina isnat edilmesi, haddi kazfi mucip olur, mu­vakea veya tekarrüp isnat edilmesi, yâni: filân filân ile muvakeada bu­lunmuştur» veya «filân filâna tekarrüp etmiştir» denilmesi ise haddi kazfi müstelzim olmaz. Çünkü bu kinaî bir lâfızdır, zinadan başka mâ­naya da delâlet ettiği için şüphe tevlidinden hali değildir. Hudut ise şüp­he ile münderî olur.

Tariz kabilinden olan sözler de kinaye mesabesindedir. Binaenaleyh bir kimseye tariz için: «Ben zani değilim» diyen kimse hakkında haddi kazf lâzım gelmez. [27]