Mücmel İle Müteşabihin Mahiyetleri, Nevileri Ve Hükümleri :

Mücmel İle Müteşabihin Mahiyetleri, Nevileri Ve Hükümleri :


306 -: Mücmel; bir lâfızdır ki, hakkında beyan varid olmadıkça mânâsım anlamaya yol bulunmaz. Bu cihetle müşkilden daha müphem bulunur. Meselâ: salât, zekât, riba lâfızları mânâyı şer'îleri itibarile bi­rer mücmel lâfızlardır ki, şarii mübin tarafından haklarında birer beyan vaki olmamış olsa idi, bunlar ile ne irade buyurulmuş olduğuna mutta­li olamazdık.

307 -: Mücmelin üç nevi vardır. Birincisi: garabetinden, az isti­mal edildiğinden dolayı mânâsı herkesçe anlaşılmayan herhangi bir lâ­fızdır. «Helû'» lâfzı gibi. Bu, sabrı az, hırsı çok olan kimse demektir. Kur'anı Mübinde: buyurulmuştur. Sonra diye beyan buyurulmuştur. Binaenaleyh he­lû' lâfzı mücmel iken bu beyan ile müfesser olmuştur.

İkincisi: Lügatçe mânâsı malûm ise de lisanı şeriatteki mânâsı müp­hem bulunan herhangi bir lâfızdır. Zekât ve riba lâfızları gibi. Bunların şer'î mânâları şarii mübin tarafından beyan ohınmasaydı bizce anlaşıl­ması kabil olamazdı.

Üçüncüsü: Lügatçe mânâları müteaddit olup matlûp olan mânâsı­nın tâyini, bir beyan vuku bulmadıkça kabil bulunmayan herhangi bir lâfızdır. Ayn, kuru gibi müşterek lâfızlar bu kabildendir.

308 -: Mücmelin hükmü; hakikatine itikat ve hakkında beyan vu-. kuuna kadar tevakkuf etmek, beyan kâfi olmadığı takdirde de muradın anlaşılması için taharri ve teemmülde bulunmaktır.

Bir mücmel hakkındaki beyan, ondan maksadın ne olduğunu anlat­maya tamamen kâfi bulunursa tefsir olmuş olur. Maksadı zannî suret­te ifade ederse te'vil sayılır. Zannî surette de" ifade edemezse mücmel, müşkil olmuş olur.

Meselâ: (Namazınızı ikame, zekâtınızı ita ediniz) mealindeki âyeti celilede mücmel olan salât -namaz: (Namazı benim nasıl kıldığımı gör­düğünüz gibi kılınız) mealindeki hadisi şerif ile, zekât da (Mallarınızın kırkta birini getirip veriniz) mealindeki hadisi nebevi ile izah buyurul­muştur ki, bunlar namaz ile zekâttan murat ne olduğunu tamamiyle gös­termiştir.

Ribayı beyan hususundaki: hadisi şerifi ise kâfi derecede bir beyan değildir. Çünkü ribanın câri ol­duğu şeyleri tamamen cami bulunmamıştır. Bu cihetle ribanın daha ne­relerde cari olduğuna dair müçtehitleree içtihada lüzum görülmüştür. Riba mebhasine müracaat!.

309 -: Müteşabihe gelince, bu da: kendisinden murad ne olduğu­nu bilmek ümidi ümmet hakkında munkati olmuş olan lâfızdır. Müteşa-bih müphemiyetindeki ehemmiyeti itibariyle muhkeme mütekabildir, bi­rinin mânâsı ne kadar vazıh ise diğerinin de o nisbette müphemdir.

310 -: Müteşabihin nevileri ikidir. Birisi: kendisinden lügat itiba­riyle hiç bir şey anlaşılmayan lâfızlardır. Bâzı sûrelerin evvelindeki harf­ler gibi.

Diğeri de lûgavî mânâsını iradeye aklın müsait olmadığı bâzı tâbir­lerdir.âyeti kerimesindeki yed -el lâfzı gibi.

311 -: Müteşabihin hükmü, hakkiyetine itikat ve mânâsının kat'î surette tâyinini ilmi ilâhiye havaleden ibarettir. Selefi salihîn bu gibi müteşabihleri te'vilden kaçınmışlardır, eşlem olan yol da budur. Halef ise görülen lüzuma meî-mî müteşabihatı şer'i şerife muhalif olmayacak bir tarzda tc'vil etmiş, meselâ: Haktealâ'ya, isnat edilen yedden murad,. «kudreti ilâhiyedir» demişlerdir. Böyle bir te'vil, yanlış zehablara mey­dan vermemek maksadına müstenit olduğundan zamanın icaplarına mu­vafıktır.

Velhâsıl: müteşabihatm nüzulü veya vürudü, bir hikmete müste­nit, bir iptilâ ve imtihan mahiyetim haiz, beşerin aczini müş'ir bulun­muştur.