OSMANLI'DA MECELLE VE FRANSIZ MEDENİ KANUNUNU TARTIŞMALARI

OSMANLI'DA MECELLE VE FRANSIZ MEDENİ KANUNUNU TARTIŞMALARI
Osmanlı Devlet'inde hukuk, İslamiyetin ve şeriatın alanına girmeyen konularda padişahın koyduğu, belirlediği örfi hukuktan meydana geliyordu. Ayrıca gayrimüslimlere, ülkede yaşayan yabancılara özgü hukuk kuralları da mevcuttu. Bu durum da ülkede çoklu bir hukuk sisteminin oluşması sonucunu doğurmuştur. Bu çoklu sistem devletin güçlü olduğu zamanlarda sorunsuz işlerken 17. yüzyıldan sonra yeni düzenlemelerin yapılması yönünde tartışmalar olmaya başlamıştır.
1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle başlayan Tanzimat döneminde, Devletin ilerleyen yüzyılların sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak kanunlara ihtiyacı olduğu herkes tarafından kabul edilmişse de, bir yandan İslam Hukukunun ve Azınlık imtiyazlarının zorunlu olarak muhafazasıyla şer’iyye ve cemaat mahkemelerinin, diğer yandan kapitülasyonlar nedeniyle konsolosluk mahkemelerinin varlığı, ülkede kanunların tekliği, genelliği, yargı sisteminin birliği gibi modern esasların yerleşmesini imkânsız kılmıştır. Bu süreçte, mevcut hukuk sisteminin tamamen bırakılarak, her alanda Batı hukukunun benimsenmesi mümkün olmadığından, hukuk sistemindeki yeniliklerin, muhafazakâr ölçüler içinde yapılması hedeflenmiştir. Dolayısıyla bir yandan İslam Hukuku varlığını sürdürürken, diğer yandan din farkı gözetmeksizin herkese uygulanabilecek kanunlar kabul edilmiştir. Sonuçta İmparatorlukta farklı kaynaklardan gelen ve ayrı niteliklere sahip iki hukuk sisteminin aynı anda yürürlükte olması, Tanzimat dönemini hukuk bakımından ikilik arzeden bir özelliğe sahip kılmıştır.( Sıddık Sami Onar, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam Hukukunun Bir Kısmının Codification’u Mecelle”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XX/1-4, 1954, s. 59; Bozkurt, a.g.e., s. 50, 216.)

Osmanlı devleti için kanunlaştırma hareketlerinin sebebi, ekonomik ve siyasaldır. Batının da etkisi daha doğru bir ifadeyle baskısıyla Osmanlı ülke içindeki çoklu hukukun toplanması gerektiği ve artık yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu gerçeğini kabul etmiştir. İlk olarak 1950 yılında Kanunname-i Ticaret 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu örneklenerek hazırlanmıştır. Ardından gelen Fransız Medeni Kanunu en önemli kanunlaştırma hareketi olarak karşımıza çıkar. Özgürlükçü ve eşitlikçi bir temel üzerinde oluşturulmuş Fransız Medeni Kanunu Fransız Devrimi ruhuyla oluşmuş bir kanundu, dolayısıyla dini inançlardan bağımsız bir yapıya sahipti. İşte Osmanlı'da ihtiyaç duyulan yeni bir medeni kanun tartışmaları bu noktada ayrılma göstermeye başladı. Ali Paşa önderliğindeki Osmanlı aydınları ve Ahmet Cevdet Paşa önderliğindeki İslam Hukuku yanlıları yeni medeni kanun için karşı karşıya gelmişlerdi.

İki görüş, yenilik yapılması konusunda aynı yönde birleşmekle beraber; fikir ayrılığı, gerçekleştirilecek yeniliklerde izlenecek yöntem ve medeni kanunun kaynağının farklı yerlerde aranması noktasında kendini göstermiştir. Ancak her iki görüş açısından da, kabul edilmeleri halinde birtakım sorunlar ortaya çıkabileceği öngörülmüştür. İslam Hukukuna dayanan bir kanun hazırlandığı takdirde, bir Gayrimüslimin Müslüman veya bir yabancının bir Gayrimüslim aleyhine tanıklık edememesi gibi giderek daha sık ve ağırlıklı olarak ortaya çıkan sorunların nasıl çözüleceği belirsiz iken; Fransız Medeni Kanunu benimsendiği takdirde, yabancı bir kanunun geleneksel Osmanlı toplumunda uygulanabilirliği tartışmalıdır.( Ebu’l-ulâ Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1996, s. 61-63; Osman Kaşıkçı, İslam ve Osmanlı Hukukunda Mecelle, OSAV Yayınları, İstanbul 1997, s. 71.)

Bu tartışmalar neticesinde her iki düşüncenin de incelenmesi adına bir komite oluşturulması kararlaştırılmıştır. Uzun süren tartışmalar ve çekişmeler sonunda medeni kanuna kaynak olarak İslam Hukukunun alınmasına karar verilmiştir. 1868-1876 yılları arasında hazırlanıp yürürlüğe konulan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye İslam dünyasında ilk medeni ve borçlar kanunu olma özelliğini taşımaktadır. Sonuç itibariyle Mecelle, şahsın hukuku ve aile hukuku gibi konulardaki eksikliklerinden ötürü eleştirilirken daha sonra oluşturulan komisyonlarca bu eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır ve eksiksiz bir medeni kanuna kavuşmak ancak cumhuriyetten sonra mümkün olmuştur.