Şer'î hükümlerin mahiyetleri ve rükünleri :

Şer'î hükümlerin mahiyetleri ve rükünleri :


520 -: Hükm, lügatte bir şeyi diğer bir şeye isnad etmektir : «Bu mal benimdir», «Bu iş faidelidir» denilmesi gibi. Usul ıstılahınca: hükmü şer'î; mükellef olan kimselerin isledikleri şeylere taallûk eden hitabı ilâ­hînin eseridir. Şâfiîlerden bazılarına göre ise bizzat hitabı ilâhîdir.

Meselâ : «Bu şey halâldir», -sBu şey haramdır» diye tarafı ilâhîden beyan buyurulsa Hanefîlere göre bu beyanın eseri olan halâl ve haram birer hükmi şer'î olmuş olur. Bazı zevata göre ise hüküm, bu beyanı ilâ­hîden ibarettir.

Kezalik: Hak Tealâ Hazretleri: «Şu işi yapınız» diye emr etse bu emrin eseri, farziyetten ibaret bir hüküm olmuş olur. Bilâkis «Şu işi yap­mayınız» diye nehy buyursa bunun eseri olan hürmet de yine bir hükmi şer'î bulunmuş olur. Bazı zevata göre iae bu emrin ve nehyin bizzat ken­disi birer hükmi şer'îdir.

Velhâsıl : bizce böyle bir enirin veya nehyin üzerine terettüb eden faide, netice, meşruiyyet veya memnuiyet birer hükümdür. Asıl hitabı ilâhiden maksat ise kelâmı ezelîdir. Kelimatı Kur'aniyye = nasların lâ­fızları ise bu ezelî kelâmı anhyabilmek için birer alâmettir.

521 -: Şer'î hükümlerin hâkim, hüküm, mahkûmun bin, mahkû­mun aleyhden ibaret olmak üzere dört rüknü vardır. Asi hakîm, Allah Tealâ Hazretleridir. Şarii mübîn odur. Şer'î hükümleri peygamberleri va-sıtasiyle kullarına tebliğ ettiren odur. Peygamberler de bu ilâhî hükümleri tebliğe vasıta, vahyi sübhanîye mazhar oldukları cihetle sari, sahibi şeriat sayılırlar. Akl ise şer'î hükümlerin hikmetini, eşyanın hüsn ve kub-hunu bir dereceye kadar idrâke kadir olur. Yoksa bu hususta hâkim değildir. Bunlara dair emr ve nehiy mebhasine müracaat!.

522 -: Şarii mübînin hitabı mükelleflerin fiillerine ya iktiza, yâni; taleb suretiyle veya tahyir suretiyle veya vaz tarikile taallûk eder. îşte bu vecihlerden birile mükelleflerin fiillerine taallûk eden bir hitabı ilâ­hînin eseri, bir hükmü geridir.

Meselâ : Şarii hakîm, «şu fîli yapınız» derse o fîli yapmak farz olur. «Şu işi yapmayınız» derse o işi yapmak haram olur. «Şu işi yapmalısınız» derse onu yapmak mendub olur. işte bunlar, iktiza yolile mükelleflerin fiil­lerine teallûk eden birer hitabdır.

Fakat şarii kerîm; «Şu işi isterseniz yapınız isterseniz yapmayınız^ derse mükellefi muhayyer bırakmış olur. îşte bu hitabda muhayyerlik yoliyle bir hitab bulunmuş olur. Bunun eseri de ibahadan ibarettir. Av hayvanlarını avlayıp avlamamak hususundaki hitab, bu kabildendir.

Vazı tarikile olan hitaba gelince bu da bir ibadet veya muamelenin sıhhati için aranılan rükniyyet, Hliyyet, şartiyyet, sebebiyyet gibi şeyler­dir. Meselâ: namazda kıyam, bir rükündür, vakit de bir sebebdir. Alış verişde de icab ve kabul birer rükündür, işte bunların bu rükniyyeti, \e sebebiyyeti, şarii mübînin vaz'iledir. Binaenaleyh bunlar da birer hükmi vaz'îdir. Nitekim ileride izah edilecektir.

523 - : Teklifi hükümler, mükelleflerin fiillerine teallûk eden tâ-tabların birer eseridir. Bu hükümler, iki kısma ayrılır. Şöyle ki :

Bir kısım, vücub ve emsali gibi mükelleflerin fiillerinin sıfatı olan şeylerdir. Namaza nazaran farziyyet gibi ki, namaz bir fîli mükelleftir. Bu farziyyet ise bu fîlin bir sıfatıdır.

Farz, vacib, sünnet, mendub, haram, mekruh mubah gibi hükümle­rin mahiyetleri yukarıda ıstılah kısmında beyan olunmuştur.

Diğer bir kısmı da mülkiyyet gibi mükelleflerin fiillerinin sıfatı de­ğil, eseri sayılan şeylerdir. Bey'e, hibeye, tevarüse nazaran vücuda ge­len mülkiyet gibi. Meselâ : alış veriş birer fîli mükelleftir. Bu fillerin eseri de satanın semene, alanın da satılan şeye mâlik olmasıdır. Bu mülkiyet ayni zamanda hitabı şariin de eseridir.

524 - : Mükelleflerin fillerinin sıfatı olan kısımda evvelen ve biz­zat ya dünyevî maksatlar veya uhrevî maksatlar muteber olur. Şöyîe ki: ibadetlerde dünyevî nıaksad, bunları emr olundukları veeihle yerine ge­tirerek bunlardan zimmeti fariğ kılmaktır. Muamelâtta da dünyevî mak-sad, ihtisasatı şeriyyedir. Yâni: akıdlere, fesihlere terettüb eden garaz­lardan ibarettir.

Meselâ : beyiden garaz, mebiin rakabesine malikiyyettir. Nikâhtan maksad, mülki müt'aya malik olmaktır. Icareden murad da mülki men­faate temellüktür, işte bütün bunlar muamelâta dair birer dünyevi mak­sattır. Birer ihtisası şer'îdir.

525 -: Dünyevî maksatlar itibarüe mükelleflerin filleri, sahih, fâ-sid, bâtıl, münakid, gayri münakid, nafiz, gayri nafiz, lâzım, gayri lâzım kısımlarına ayrılır.

Bu filler, uhrevî maksatlar itibarile de azimet ile ruhsat kısımlarına ayrılmıştır. Bunların tarifleri, yukarıda ıstılah bahsinde mevcuttur.

526 -: Hükmi vaz'î -ki, bir şeyin hükmi teküfîye münasebeti bulunmasile hâkim olan hitabın eseridir ve o şeyin bu münasebetten h£.-sıl olan bir sıfatıdır -Rükniyet, illiyyet, şartiyyet, sebebiyyet gibi şey­lerden ibaret bulunmaktadır.

Meselâ : namaza nazaran kıyamın, bir hükmi teklifî olan farziy-yeti salata taallûk ve münasebeti vardır. Bu münasebete hâkim olan ise = namazı ikame ediniz) hitabı ilâhîsidir. Binaenaleyh bu kıyam, bu hitabın bir eseridir. Ve hükmi teklifi olan farziyyeti salâ-tın bir sıfatıdır. Bu cihetle de bir hükmi vaz'îdenjbarettir. [35]